I. dönemeç: doğum
uyuttum seni dünya
bir kıyamet geçti yanından, görmedin
doğum sancısını bir taşın, ağladıkça insana
nasıl döndüğünü -izafiyet içimizde Okumaya devam et “Beklerken İzafiyet Dersleri”
Kişisel Sayfası
I. dönemeç: doğum
uyuttum seni dünya
bir kıyamet geçti yanından, görmedin
doğum sancısını bir taşın, ağladıkça insana
nasıl döndüğünü -izafiyet içimizde Okumaya devam et “Beklerken İzafiyet Dersleri”
Regarde! Je viens seul m’asseoir sur cette pierre
Où tu la vis s’asseoir!*
Mayıs’ı nasıl yarıladığım şaibelidir, bahara nasıl kavuştum ve nasıl bitirdim, şaibe. İki bardak çay haricinde bir şey hatırlamıyorum bahardan, ellerime kırılmadılar, keşke, dökülmedi kan, sebebi tütsüne dokunmaları. Baharı nasıl çıkardım, bahara nasıl çıktım, baharı elimizden neden aldın, bunlar hep kahır. Fuat Edip Baksı, bu söylediklerimin şiirini yazmış olmalı. Okumaya devam et “Kaçış Günlüğü”
Parodi etimolojik, tarihi ve sosyolojik perspektifleri de yansıtarak, daha önceye ait bir metnin başka bir metinle nihai olarak komik etkisi yaratacak biçimde uyumsuz bir çerçeveye konması olarak tanımlanabilir. Parodiye konu metin bir tez, yazarın yaklaşımı ise bir antitez olarak sentez neticesi verir.[1] Okumaya devam et “Batı Sanatında Kısa Bir Parodi Önizlemesi”
İran’ın Yeni Şiir Hareketi İçerisinde Sepehri ve Çağdaşları
Farsça, şüphesiz bir medeniyet ve eşsiz bir edebiyat dilidir. Bu dil, Ortadoğu’nun sihirli şiirlerinin annesi olmuş, şiir toplumu doğurmuştur. Sohrab Sepehri de bu toplumun sesi gür çocuklarından biridir.
Şiirin, Platon’un deyimiyle dizginlenmesi gereken duyguları haykırdığı, bu yorum ile dışa vurulan eserlerin bir yangının ürünü olduğu düşünülürse, Sepehri bu yangından iki farklı yolla kurtulmuştur: yazarak ve çizerek. Sepehri, şiiri yazmakla kalmamış, şiirinin resmini de yaparak bugün iki farklı sanat türündeki başarılarıyla anılagelmiştir. Snnonides’in şu sözü, şairin her iki uğraşının da aynı olduğunun kanıtı gibidir: “Resim sessiz bir şiir, şiir konuşan bir resimdir.” Okumaya devam et “Modern Mistik Dokunuşun Hasta Şairi: Sohrab Sepehri”
I. evre
saatlerin geri yürüdüklerini, kabul etmek gerekir
yakalayamayacağımız şeyler çoğalmakta, bir nehir yatağından
acele etmemeli insan, kendini bulmak kolay
ve göğü kim boyamış
suyu hangi kadın dokumuş
geceyi kim doldurmuşsa, oyunu o kurtarmıştır.
Arkana yaslan, rahatla ve bir zahmet boğul!
Beyaz adam (giderek kadın da),
Geldi,
Öldürdü,
Yağmaladı,
Kolonisine kuruldu. Okumaya devam et “Mülteciler İçin Yurt Yok | Maung Zarni”
Myanmar ve özelde Arakan Müslümanlarının sorunlarını yansıtacak rapor hazırlığım esnasında tanışmış oldum kendisiyle. Budizm dinine mensup olması, ülkesindeki bazı Budist kesimlerin vahşetine karşı dik durmasını engellememiş ve Müslüman haklarının savunucusu olmuş bir akdemisyen, aktivist ve şair Maung Zarni. Genellikle politik şiirler kaleme alıyor. Mahalle Mektebi Dergisi’nin 21. sayısı(Ocak-Şubat 2015) için, Maung Zarni’nin “No Country for Refugees”(Mülteciler İçin Yurt Yok) isimli politik şiirini çevirmiş bulundum. Neredeyse her gün karşılaştığımız göçmen tekneleri faciası, 3. dünyanın yoksul insanlarına batılı/beyaz adam tarafından biçilen kaderin bir neticesidir aslında. Maung Zarni bu şiirini, karadaki ölümden kaçarak sudaki ölüme yakalanan mülteciler için kaleme almıştır. Bu da bir kısım dizesidir:
“Ah, biz ve bizim sömürgecilik nostaljimiz.
Batı ve onun şizofreni durağı.
Bu arada senin için güzel haberlerim var bay mülteci:
Şimdi geriye yaslan, rahatla
Ve bir zahmet boğul.”
Bir Zaza, bir Çerkez bir de Maçkalı, uzun bir yola çıktık, uzun zaman önce. Hepimiz deli olduk çıktık.
Delilik Notları
“Neden burada olduğunu biliyor musun?”
“Sakarlığım yüzünden. Sakarlık ilk neden, ayrıca upuzun bir de listemiz var. Tembellik, dağınıklık, inatçılık, bencillik, şişmanlık, çirkinlik, kötülük, kabalık. Bir de yalancılık. Bu sınıflandırmanın alt başlıkları da var. Birincisi, sahte körlük, gerçekte iki büklüm eden hayali ağrılar, gerçek olmayan işitme sorunları, yalandan bacak sakatlanmaları, yapmacık baş dönmeleri, aslı astarı olmayan ve işten kaçmak için uydurulan hastalık bahaneleri. İkincisi ise mızıkçılık. İnsanlara soğuk davranmayı atladım mı acaba? Soğuk davranmak da var da…” Okumaya devam et “Durup Dururken Notlar: Aralık 2014”
Başlarken…
Eylül’e ve sancıya inanıyoruz; yokluğa, sokağa, yağmura ve rüzgâra da inanıyoruz Allah’a inandıktan sonra, işimizin yalnızca O’nu aramak ve tanımak olduğunu, hakikatin en güzelinin O’nda ve kelamında saklı olduğunu biliyoruz.
İlk insan, ilk kalem ve ilk kelamdı. Son insanın da bu yoldan gideceğini biliyoruz. Bundandır kâinatın sünnetini yerine getiriyoruz, okuyoruz, yazıyoruz, iyi ki tüm bunlardan sonra ölüyoruz. Okumaya devam et “Fakirane | 2”
Halil Cibran, 1883 yılında Lübnan’ın bir kasabası olan Bsharri’de Maruni Katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir, modern bir eğitim almaya çalışan Cibran, İncil’i de iyi bir şekilde öğrenir.
Henüz çocukluğunda babasının göreviyle geçirdiği bir takım soruşturmalar ve aldığı hapis cezası neticesinde sıkıntılı günler geçiren Cibran ve ailesi, 1895 yılında New York’a yerleşir. Okumaya devam et “Halil Cibran”