
BUZDOKUZ 3

Kişisel Sayfası
Buzdokuz’u bulduk. Sonra baktık ki dokuz kişiyiz. Ama bunun, derginin varlık gerek-
çesiyle hiç ilgisi yok. Buzdokuz, yani mevcut dünyanın sonunun getiren madde. Bu tam da aradığımız şey. Genel geçer beğeninin dışında ve egemen anlamlandırma pratiğini sarsabilecek türden bir isim. Şiirin, bilinen dünyanın dışında simgesel bir alanda ortaya çıktığına işaret ediyor. Şiir, gerçekten şiirse, bu dünyadan, herkesin peşinden koştuğu dünyadan kopuyor. Gelip geçici de olsa bu kopuşa özgürlük diyoruz. Dünya ise sanki onun sonunu düşleyen maddenin, bir bakıma şiirin içinde saklı duruyor. Bu kopuş üzerine, yani kopana ve kopulana dair etraflıca düşünmek gerek. Teorinin asıl ödevi bu. Öyleyse teori bu bağı kuracak. Eleştiri ise önyargısız, nesnel ve tutarlı bir zihni devreye sokacak. Dahası bunun sağlamasını yapacak. Bize şiiri ve teoriyi, insanın meselelerinin etrafında bir araya getirecek bir dergi gerek. Bu dergi, bunun için var. Buzdokuz: estetik /politik alandaki çıkara dayalı ittifaklara karşı ileri şiiri savunacak bir kale.
08.06.2019-Merakeş
Günaydın.
Gece yarısından ancak saatler sonra kavuştuğumuz istirahat ve uykunun da anlamına kavuşması… Ama bir an önce dirilip Merakeş’e geçmeli. Daha öncesinde, Kazablanka’ya karşı Berberice şarkılar eşliğinde bir kahvaltı yapabilir miyiz?
Aklım, Tanca’da gördüğüm mavi cellabiyede. Merakeş sokaklarında alelade bir Fas beyefendisi gibi yürümek istiyorum, ten rengim ve Arap tipolojim yabancılık çekmemi engelleyecek. -Nerede bulabilirim? Okumaya devam et “Mağrib Günlükleri III – Merakeş, Kazablanka”
07.06.2019
Sabah erkenden uyanıyorum, bahçenin esintisinde hamağa uzanıp Loorena McKennitt’in Endülüs ezgilerini dinlemeye başlıyorum, bir saat sonra başlayacak kahvaltı servisi ve yağmur. Okumaya devam et “Mağrib Günlükleri II – Şevşavin, Fes”
06.06.2019
Bu yolculuğu kısmetim yapan ne hiç bilmiyorum.
İnsan, Fas için bu kadar çabuk yola çıkabiliyormuş. Şimdi havalimanında, uçak körüğe yanaşırken, karşı koltukta bize Faslı nişanlısını görmeye gittiğini anlatan genç iş adamını dinliyoruz Murat abiyle.
Air Arabia Maroc’un Gökçen’den kalkan gece yarısı uçağında birkaç saat dilimini, güneşin batış rotasını takip ederek geçiyoruz; batan güneşi mi izliyor, doğacak olandan mı uzaklaşıyoruz?
“Adil Bir Akşam”, Hasan Bozdaş’ın ilk şiir kitabı, Nisan 2018’de Hece Yayınlarından çıktı ve “ESKADER Kültür Sanat Ödülleri” kapsamında şiir dalında ödüle layık görüldü. Şiirlerin anlam evreni incelendiğinde bütüne hitap etmese de Adil Bir Akşam şairin hukukçu kimliği de düşünüldüğünde hiçbir şiirin adı olmamasına ve şiirlerde geçmemesine karşın kuşatıcı bir isim. Şairler mi şiirleriyle iz bırakırlar, şiirler mi şairlerden izler taşır, bu nereden baktığımıza göre değişir. Hasan Bozdaş, mesleği olan avukatlıkla ilgili yerinde izler bırakmış şiirlerine: babamın emekli maaşıyla cennete giremem/ günleri bilir ve ölümlülüğümü hesaplarım/ babam fıkıh okur, ben avukatlık yaparım. (Adil Bir Akşam, s.54) ve maket yargıçlar ve kitaplar/ içinde erdem geçmeyen bir okulda okudular/ küçük günahlar ama büyük suçlarla yargıladılar. (Adil Bir Akşam, s.29) gibi dize örneklerini çoğaltmak mümkün ancak şair, kitabını neşrettikten sonra aradan çekilir ve okuyucu -şairle aynı, benzer ya da tamamen farklı olabilecek- şiir kişisiyle baş başadır. İşte bu şiirin, dolayısıyla şiir kişisinin bırakacağı izlerin yargıcı zaman olacak. Adil Bir Akşam ile ilk duruşmasında iyi bir müdafaa çıkarıyor Bozdaş. Okumaya devam et ““Adil Bir Akşam”, Ölüm ve Adalet Arasında Bir Şair: Hasan Bozdaş | Semih DİRİ”
07.10.2018
Günaydın. Bugün Pazar.
Kahvaltıda røkt laks (tütsülenmiş somon), yumurta kızartması ve envai çeşit peynir var. Norveçliler, tütsülenmiş somonla birlikte yumurta yiyorlar. Jens’i izliyorum. Evde kendi yaptığı ekmek (ki Norveçte ekmeği evde yapmak adeti de varmış, annemin yaptığı tandır ve sac ekmeklerini özlemiyor değilim ama artık çocuklar sıcak ekmek kokusu nedir bilmiyorlar.) diliminin üzerine somonu, sonra yumurta ve domatesi koyup bıçakla dilimliyor, öyle yiyor. Ben Ortadoğu usulü. Ekmeğe tereyağı sürüp, üzerine somonu da koyup elimde yiyorum. Okumaya devam et “Tromsø Günlüğü 2”
05.10.2018
Hayatımda rastlantı sayılamayacak kadar çok seyahat var; kendiliğinden çıkagelen, hiç hesapta olmayan ama daima yola çıkaran, gittikçe babama benziyorum. Yolda ölmekten korktuğumu biliyorum, yine de yol oluyorum. Toprak, tapmak için hâlâ çok değersiz. İnsan, bunu medeniyetin tarihi boyunca pek çok kez ispat etti. Bu yüzden hiçbir sığınağım yok dünyayla ilgili. Çünkü yolda olunca, ait olma hissi kayboluyor, hiçbir şey hissetmiyorum; belki buraya da uyum sağlarım, belki buraya da… Okumaya devam et “Tromsø Günlüğü 1”