Tromsø Günlüğü 1

05.10.2018

Hayatımda rastlantı sayılamayacak kadar çok seyahat var; kendiliğinden çıkagelen, hiç hesapta olmayan ama daima yola çıkaran, gittikçe babama benziyorum. Yolda ölmekten korktuğumu biliyorum, yine de yol oluyorum. Toprak, tapmak için hâlâ çok değersiz. İnsan, bunu medeniyetin tarihi boyunca pek çok kez ispat etti. Bu yüzden hiçbir sığınağım yok dünyayla ilgili. Çünkü yolda olunca, ait olma hissi kayboluyor, hiçbir şey hissetmiyorum; belki buraya da uyum sağlarım, belki buraya da… Okumaya devam et “Tromsø Günlüğü 1”

Bir Japon Ölürken Konuşmalar

Ali Ayçil dizelerini daima akraba bulurum, ilk kez okuduğumu düşünmem bile, denemelerinde de bundan farklı düşünmedim. Benzer şeyleri gözlemliyor, kıvanç duyuyor, burukluğunu yaşıyor, yanı başımda konuştuğunu duyuyorum. Örneğin, onu çaresiz bırakan ölüm, işte hepimizin ortasında çırılçıplak ve yapayalnız. Alışkanlıklarımız, korktuklarımız ve hakkında konuştuğu şeylerin hiçbiri bizden uzak değil. İletişim kurma biçimi de bize uzak değil, bir yaralının yakını gibi. Ama kesinlikle sesini yükseltmiyor, olanca dirayetiyle sabrediyor. O, bunu kişisel kaosu olarak adlandırıyor.   Okumaya devam et “Bir Japon Ölürken Konuşmalar”

Şiirde Amerikan Kültürü: Poetry Slam

 

Bir Slam Şiir Kesiti

Suriyeli aktivist ve şair Amal Kassir, Denver’da kendisine yeni cesur sesler arasında Grand Slam ödülünü getirecek Suriye isimli şiiri yaşıyordu sahnede:

“Kucağımda bir zamanlar aileme ait kollar bacaklar,
Gırtlağım çalınmış, kanım çığlık çığlığa
Yedi nesil işkence altında,
Rabbim Azrail’i yolla ki ruhları korusun ve yaşayanlar bir şeyin ilahisini duysun,
Biliyorum burada halkım, göremesem de onları kulağımda sesleriyle
Hep bir ağızdan çıkıyor sesimiz
İçimde kurt gibi aç bir diktatör dolanıyor…”[1] Okumaya devam et “Şiirde Amerikan Kültürü: Poetry Slam”

Aliya: Savaş ve Adalet

Öndeyiş

 “Bu dünya ayılacak.”

Nefretle sarhoş olan dünyanın bir iç kurtarıcısı. “Balık, suyun hâkimi olmayı başarabilecek midir?” diye de sormayı ihmal etmedi. Aliya, bunun cevabını biliyor aslında.

Romalılar bilmiyordu. Şüphesiz adaleti de Romalılar icat etmedi. Ama bir şekilde hukuk adını verdiğimiz normlar destesinin adalete hizmet etmesi gerektiğini düşündük. Romalılar bugüne de şeklini veren kanunlar yaptı. İnsanlar düzelmedi. Çünkü bir öze dayandırmamıştık.   Okumaya devam et “Aliya: Savaş ve Adalet”

Diyojen’in Yalnızlık Sendromundan İstifçiliğe

  1. Giriş

İstifçilik yani compulsive hoarding, kontrollü veya kontrolsüz biriktirme, efemera veya dispozofobi veya messie sendromu, sanat veya sefalet. İstifçi her zaman bir koleksiyoner olmayabilir. Bir koleksiyoner de daima sanatsal değeri olan gereçleri biriktirmeyebilir. Bir koleksiyoner pekâlâ Diyojen olabilir. Okumaya devam et “Diyojen’in Yalnızlık Sendromundan İstifçiliğe”

Modern Mistik Dokunuşun Hasta Şairi: Sohrab Sepehri

İran’ın Yeni Şiir Hareketi İçerisinde Sepehri ve Çağdaşları

Farsça, şüphesiz bir medeniyet ve eşsiz bir edebiyat dilidir. Bu dil, Ortadoğu’nun sihirli şiirlerinin annesi olmuş, şiir toplumu doğurmuştur. Sohrab Sepehri de bu toplumun sesi gür çocuklarından biridir.

Şiirin, Platon’un deyimiyle dizginlenmesi gereken duyguları haykırdığı, bu yorum ile dışa vurulan eserlerin bir yangının ürünü olduğu düşünülürse, Sepehri bu yangından iki farklı yolla kurtulmuştur: yazarak ve çizerek. Sepehri, şiiri yazmakla kalmamış, şiirinin resmini de yaparak bugün iki farklı sanat türündeki başarılarıyla anılagelmiştir. Snnonides’in şu sözü, şairin her iki uğraşının da aynı olduğunun kanıtı gibidir: “Resim sessiz bir şiir, şiir konuşan bir resimdir.”   Okumaya devam et “Modern Mistik Dokunuşun Hasta Şairi: Sohrab Sepehri”