Nisan 2018’de Hece Yayınları’ndan çıkan Adil Bir Akşam Hasan Bozdaş’ın ilk göz ağrısı. Kitabın adı şiirlerinden seçilmemiş fakat tüm şiirlerin anlam olarak yoğunlaştığı yerinde bir başlık Adil Bir Akşam. Kitap on dokuz şiirden oluşuyor ve her biri alt başlıklarla bölümlere ayrılmış. Bozdaş’ın başlık seçimleri de oldukça dikkat çekici. Cennette Plastik Sanatlar, Pijamalı Heykel, Saatin Hiç Atmadığı İnsan Durumları bunlardan sadece birkaçı.
İçinde bulunduğu yere, duruma ve konuma dışarıdan bakabilmenin ustalığını görüyoruz şiirlerinde. Sezai Karakoç’u ve Ergin Günçe’yi anımsatan dize veya başlıklara rastlıyoruz.
Hepimiz adil bir şekilde yaşayıp öylece veda etmek isteriz hayata. İyi ve güzel hatırlanmak, hatırlanmak için büyük emeklerle iz bırakmak. Bir anlamda bu, tekdüze varlığını sürdüren şu dünyaya sıkı bir mücadeleyle karşı gelmek onunla savaşmak demektir. Savaşmak öfkeli bir eylem değil Bozdaş’ın şiirinde. Gürültüsüz ve net bir tavrı var. Zaman zaman alaycı bir dille eleştiriyor da bu düzeni “dünya barışını bir fanusta saklıyordum, boğuldu/hepimiz kardeşiz dedim, sonra bir gülme tuttu”. Zıtlıkların bir bütün oluşturduğunu söylüyor “karşı maddesiyle olmalı insan/olur da ölüm de bir ihtiyaç”. Aynı şiirinde yerleşmiş dünya düzenine de atıfta bulunuyor “kimi seveceğimi sistem belirliyor/kimi beklemem gerektiği talimatlarda yazıyor/talimatlar nasıl nefes alacağımı bilmiyor”. Kalıplaştırmak, belli maddeler belirleyerek hayatı idame ettirmeye çalışmak insan fıtratına ters olan bir davranıştır.
Dizelerde sık sık mesleki terimleri görüyoruz: Sistem, bürokrasi, otopsi, demokrasi… Avukatlık mesleğini icra eden Bozdaş’ın şiiri hayatın içinden bir şiir, yaşayan aynı zamanda. Şiir şairinin kimliğinden ayrı bir eser değil. Bunun yanı sıra yalnızlık, ölüm, yedi, uçak, gölge, ayna, yol ve insan üzerinde sıklıkla durduğu kelimeler. Haymatlos Bir Süs Bitkisi şiiri kelime tekrarıyla oluşturulmuş ve haymatlosla bağlantılı olarak ayetle desteklenmiş. Bazı şiirlerinde içses ve otoportre gibi bölümler var. Otoportrede geçen “ökkeş’i tanır mısınız, en yakın arkadaşımdı/işportacıydı ilkokulda” dizeleri ilkokul yıllarında çoğu okul kitaplığında bulunan Muzaffer İzgü’nün Ökkeş Serisi’ni hatırlattı bana. ‘aynanın içsesleştirilmesi’ bölümünde ise şair kendine, yaşamına, düşüncelerine ve çevresine tutmuş aynayı “çünkü her şey kaçmakla benim aramdayken evrenselleşti”. Yedi rakamı kullanılmış bazı dizelerde “beş soru sordular/yedi köşede/sabır taşı insan” Yedi rakamının birçok anlamı var. Gök yedi kattır “yedi kat yüksekten baktım göğe/yedi kat daha yakındı güneş, ısınamadım”. Hz Yusuf’un kıssasında firavun rüya görür yedişer inek ve bu yedi yıl şeklinde yorumlanır. Kâbe’de yedi kez tavaf edilir. Aynı zamanda dünya yedi kıtadan oluşur.
Yorulmadan anlatıyor yorgunluğunu şair. Unutkanlığını yolun bir kenarına bırakarak devam ediyor “seni unutmamak isterim/nihayetinde hiç gelmediğin şeylerin adı oldu yol/bir yolun kimliğine bakabilir misiniz?”. Çıkmazda olsa bile inancı var aralık bir kapı olduğuna “insan kendisinden yama yapar/kalıcı hasar diye bir şeyden bahsetmedi tanrı eminim”. Acının sonsuza dek sürmeyeceğini ve aynı şiddetle devam etmeyeceğini de biliyor.
Yaşayan bir şiir dedik. Uzakların ve bilinmeyenin değil içinde olduğumuz hayatın şiiri. Yeri geliyor seviniyor, üzülüyor, acı çekiyor yeri geliyor gündemden bahsediyor, eleştiriyor, kayıtsız kalamıyor şiirlerinde. İnsan, dünya ve ölüm üçlüsünde birleşiyor her şey. Üçlünün arasındaki dengeyi ise kalp belirliyor Bozdaş’a göre “sol tarafıma bakıp, çok yazmasın/çok yazmasın kalp bilir nerde duracağını”.
Büşra YAVUZ | İtibar Dergisi 87, Aralık 2018