Tahayyülat, iyi bir ilk kitap. Ali Berkay, birçok derginin mutfağında yer almış, şimdilerde Davud’un İnsanları dergisinin şiir editörlüğünü yapan, sancısı olan genç bir şair. Hece Yayınları, kitapta Fausto Zonaro’nun “Hürriyet” tablosunu kapağa almış. İlk bakışta isim ve kapak “ne oluyoruz ya, hangi çağdayız” dedirtse de modern ve bizden, sokaktan ve içten bir şiir okuyorsunuz.
Ali Berkay sancısı olan bir şair zira kitabı basmakalıp romantizmle veya klişe edebiyatıyla doyurulmamış, ne anlama geldiğini şairinin de bilmediği dizeler de yok ard arda. Aksine bizzat şairinin düştüğü tarihi okuyorsunuz. Üstelik duru bir dil kullanıyor anlatımında. Bu demek değildir ki şiir tamamen Türkçe sözcüklerden oluşuyor; hayır, yabancı sözcükler, terimler de mevcut ve bilhassa Türkçe olmayan şiir isimleri de var. Ama doğru bir bütünlükle, güzel bir birikimle işlemiş şiirlerini Berkay.
Şairde Metin Eloğlu’na ciddi bir hayranlık var. Kitapta bunu açığa vuruyor. Birkaç yerde açıktan selam da mevcut.
Tahayyülat, 23 şiirden müteşekkil ve tek seferde bitiyor. Dizeler uzun değil, bu da okuru sözcüklerin karmaşasında bırakmıyor.
İlk şiir, “Révélation Magnétique”, bir biyografik şiir bana sorarsanız. Kitabı inceleyen herkes “Adım Ali, hiçbir şeyin kapısı değilim/ Olsam olsam boşluğa bakan bir pencereyimdir” dizeleri üzerine konuşacaktır. Hoş geldin dizeleri elbette daha güzel olamazdı. Ama burada söz konusu olan bu şiir, ciddi bir biyografi ve Ali mühendislik kantininde şiir yazan, âşık olan, arkadaşı ölen, kendisini babasının gölgesi altında hisseden bir genç. Bize yabancı bir şair değil. Hasta ve yalnız birinin şiirlerini yazıyor. “Ben Susunca Daha Güzel Oluyorum” şiiri, hasta bir adamın şiiri. Aynı hasta adamın başka bir şiirinde annesi başında bekliyor.
Ali Berkay’ın şiir dili kırılmalarla ilerleyen düzene sahip. Kulak tam bir melodiye alışıyorken, şairin bilinçli müdahalesiyle farklı bir ritim içinde buluyor kendini. Şiir görümün dışında bir müdahale şekli olsa da bu tasarrufun, kitabın biricikliğini ortaya koyması açısından önemli olduğunu sanıyorum. Bütün şiirlerin tek bir kalemden çıktığı aşikâr, bu yüzden üslup bütünlüğünden rahatlıkla söz edebiliriz.
Şiirler birinci tekil şahıstan seslenirken ikinci tekil şahsa geçebiliyor. Yer yer öznenin yer değiştirmesi okurda baş dönmesine neden olabiliyor. Şair bize konuşurken bir anda onları kınıyor ve yönünü sen şahsına çeviriyor. Sana anlatmaya başlıyor. Ama az önce onlarla konuşuyordu, birazdan biz diyecek…
Arka kapakta “Ülke olarak büyük çaresizliğimizin kitabını yazacak değilim.” diyor şair. Asıl sancının bir parçası bu. “Şair Girmemiş Topraklar” şiiri, tam da arka kapaktaki dizeye götürüyor. Yer yer ironi yaparak ama ironide boğulmayarak toplumsal konulara da uzanıyor. “Silah Taşır Gibi” tam anlamıyla toplumsal duyarlılıktan yola çıkılarak yazılmış bir şiir. Yine olan bitene kulak kabartan, gelişmelerden rahatsızlık duyan…
“Olmayan yaralarını göstermekten hoşlanıyorlar.”
“Hayatım dersmiş fakat çocuk parkımızı yıktılar.
Para bir hedef oldu ve kuşlarımızı vurdular.”
“Güç eritmesi
Parayla yont beni
Atkıyla avut.”
| Hasan BOZDAŞ
http://www.dunyabizim.com/